HOŞGELDİNİZ

Uzun bir yolculuktur edebiyat... Başladığı ve bittiği yer arasında bir ömürdür kat edilen. Soluklanırsınız satır aralarında, bazen başlarsınız yeniden, bazen bitirirsiniz. Benim bu yolculukta ki düşüm yürekler biriktirmekti. Hoşgeldiniz!.

Talân Ayşe Kanca

23 Temmuz 2010 Cuma

Aklımdaki Kurşunlar




Az çok kendini bildin mi, ne istediğini de bilirsin. Bilmekten yana sıkıntın yoktur aslında. Bildiklerini uygularken, hayata geçirirken sıkılırsın. “Pılını pırtını topla, çık bu evden.” dediyse hayat sana, gidecek yer bulamamaktır korkun. Gideceğin yer, bulunduğun yer kadar hoş karşılamaz seni. Bağrına basmaz, adamdan saymaz, iplemez yani...

Ahengini kaybetmişse sevdaların, çatık kaşla karşılanırsın. Eskisi gibi uğurlanmazsın hatta. Birkaç kelâm edilir sofralarda, tadına baktıkların yavan gelir. Az şekerli çay gibi, tuzsuz aş gibidir yüreğindekiler. Biriktirdiklerin harcanmıştır ya; yerine konulmamıştır. “Doğurduğuna inanıyorsun da, öldüğüne niye inanmıyorsun...?” der sevdan. İnanmak gelmez içinden. İnanmak ele avuca sığmaz bir şeydir o an. İnanmak; vazgeçmektir hayatından, hayallerinden.


Dikenleri batmış güllerden, ağzı yanmış dillerden bahsedersin. Hiç hatırlamazsın bir zamanlar yanıp duran yüreğinden, aklı kırk karış havada kalmış usundan... Çaresizliğini itiraf edememek nasıldır? Nasıldır kendini tek başına hissetmek? Çoğalırken azalmak, azalırken eriyip gitmek keşkelerinde...

Nasıldır; kaybetmek elleri avuçlarının içindeyken bir yürek? En pespaye halinden, en görkemli duruşuna kadar birini sevmek nasıldır bilirsin. Bilirsin, sevdanın yürüyüşünü, süzülüşünü, kursağında dirilişini...


Bilirsin; bir kez sevdiysen, bin kez sevilirsin. Ama olmazlar çalmışsa kapını, yüz binlerce kez pes etmek düşmüşse payına, topladıklarınla çıkardıkların eşitlenememişse; geriye ne sevmek kalır, ne sevilmek...


Duraksadığında, belki yenilerim dediklerin için, eskittiklerin aklında durup durur öylece. Şirrettir zaman, yakandan düşmemek için türlü oyunlarla gelir koynuna. Isıtır seni çaresizliğinde. Kandığını anlayınca, kazanmanın gururu okunur yüzünden. Bir kez daha zafer nidaları yankılanır evrende ve o yankı er ya da geç gelir bulur bedenini.

Elinde kalan; hüzünlerden örülmüş çilelerdir. Sardıkça bitmez gibi gelir, kollarından tüm bedenine yayıl ır yorğunluğun. Kafana sıklıkla sıktığın kurşunlar vardır birde. Rus ruleti gibi bir kendine sıkarsın, bir sevdiklerine, seni sevmeyenlere... Artık kime denk geleceği hiç umurunda değildir. Acıdan kördür gözün. Sen katil doğmamışsındır ama olmuşsundur kaşla-göz arası. Ağıtlar yakarsın gidenlerin ardından. Sen gitmişsen umarsızdır kalanlar. “Cezamı çekmeye razıyım.” dersin yüzünde donmuş ıstıraplarınla, ama gidenlerin tek kusuru seni sevmektir.

Aldığın canlar sana onulmaz kederler verecektir, sen sevmemişsindir gerçekten. Ruhundaki aç gözlü çocuğun karnı yeterince doymadığından, hırçın ve arsızdır. Önüne kim gelirse tüketmek ister. Öyle sıyırır ki sevdanın kemiklerini, bir damlacık umut kalmamıştır üzerinde. “Köpeklere atılsın” diye sunulan o kemikler bile, âh etmiştir ardından. Tükürmek istemiştir yüzüne, yüreğine...

Ama bırakıp gittiklerin, kaybettiklerin, uğrunda öldürdüklerin varken; bu dünya yaşanılası bir yer değildir...
Bu dünya uğrunda ölünesi bir yerdir artık!


Talan Ayşe Kanca

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder