HOŞGELDİNİZ

Uzun bir yolculuktur edebiyat... Başladığı ve bittiği yer arasında bir ömürdür kat edilen. Soluklanırsınız satır aralarında, bazen başlarsınız yeniden, bazen bitirirsiniz. Benim bu yolculukta ki düşüm yürekler biriktirmekti. Hoşgeldiniz!.

Talân Ayşe Kanca

31 Ocak 2011 Pazartesi






Karların üzerinde örtüler dolaşır.
Kışların üzerine öfkeler bulaşır.
Koşup koşup sarılamadığım...
Susup susup konuşamadığım...
Bakıp bakıp göremediğimsin.
Eşantiyonsun;
Birsen alana,
Bir sen veren Üsküdar vapurunda.
Dalında kalmış elma kurusu,
Yarılanmış konyak şişemsin.
Bazı sabah uyukladığım,
Bazı akşam uyanıklığım...
Cırcır böcekleri gibisin aklımda.
Boğazımda kalmak,
Ağzıma bulaşmak hepsi sen!
Gelip gelip bulmadığım...
Sövüp sövüp sayamadığım...
Uçurtmamsın,dar vakitler elimden alınmış.
Gidişin; varaklardır
Gelişin;anemonlar...
Kızıl akşamlarsın gözlerimde sen.

23 Ocak 2011 Pazar



Gözlerimdeki fer gittikçe azalıyor,bense karanlıktan korktuğumu hatırlıyorum.Bahçeye çıkmak için çağrılmayı bekleyen çocuk gibiyim, ama seslenen kimse yok ,bu gidişle olmayacakta.


Dün ne kadar yalnızdım! İçimdeki kurtların beni kemirdiği duyabilecek kadar yalnız.Şimdiyse yalnızlığıma alışmak gibi bir lüksüm var, bende alışmaya alışkınım zaten.

Önce annemi kaybettim,özlemlerin en büyüğünü ona duyuyorum.Ne zaman sofraya otursam, “Yemek hazır” diyen o içli tınıyı özlemek, bahar gibi kokan saçlarına dokunamamak bir daha, hastalandığımda yüzümü okşayan o ele hasret kalmak...


Gecikmek bekleyenin olmayınca anlamsız...Komşum için ben aslında yokum, rafta duran biblolar gibiyim, tozumu alacak kimse yok. Cam güzelleri açıp açmamak arasında bocalıyor... Kendiyle konuşunca insan yaşadığı yere ‘ev’ diyemiyor ne yazık. Her Pazar yıkanan çamaşırların yerini, her pazar dökülen gözyaşları aldı, rıhtıma yanaşmaya az kaldı biliyorum. Rıhtımları özleyeceğim aklıma gelmezdi hiç, ben hep açık denizlerde kalmayı düşledim, hiçbir yere ait olmamak meziyetmiş sandım belki de! Aslında ait olmaya değecek bir yer de bulamadım...Geceler boyu düşlediğin, düşlerinden bile kıskandığın birini, bir başkasının kolunda görmek nasıl bir şey yaşamayan bilemez. Ben yaşadım!


Satır arasında kalmışsa aşk, aslında aşkın ne olduğunu anlamak mümkün olmuyor Uzak elleri yakın kılmıyor tek taraflı duygular. Kör olmak pahasına, yanmak pahasına seviyor insan. Hiç görmemek pahasına uyuyorsun aşkın koynunda. Kâbuslar vurunca yüreğinden, uyanıyorsun. Bütün haşmetiyle karşında duruyor gölgen, bakıyorsun ki kendinden başka kimse yok seni avutan. Seni umursamak kimsenin aklına gelmiyor; herkesin kendine duyduğu o derin aşk varken.

Kayıpların çoğaldıkça, yalnızlığın daha da beliriyor. Umursamaya başlıyorsun es geçtiklerini. Çocukluğunla ilgili küçük anıları hatırlamak için çırpınıyor usun, hatırlayamadığında için eziliyor ama ses vermiyor yüreğin... Büyük odaları bırakıp küçüklerine taşınıyorsun, küçüklerini bile zorlukla doldurduğunu fark ederek...Odalara da sığamıyorsun ya ,elinde kalan tek şey onlar Duvarda asılı duran resimler aklının kuytu köşelerinden çıkıp geliyor. Yüreğinde korkuyla kala kalıyorsun. Şaşkınlıkla büyüyen gözlerin doluyor o an, ne kadar ağladığını sen bile anımsamıyorsun.


Aşkın karşılıksız kollarında uyumak için çırpınıyor zavallı yüreğin, sonra kavuşamadan nasıl ayrıldığını anımsıyor, burkuluyor için. Her evlenen sana ihanet ediyormuş gibi geliyor, bir gün ihanetin bedelini ödetmek için, evleniyorsun! Beyazlar içinde sana gelenin o olduğunu düşlüyor aklın, ellerini tutmak için çırpınıyor bedenin, sonra duvağını kaldırıyorsun... O an giydiğin siyahlar sana ne çok yakışmış anlıyorsun!

Anlıyorsun ki ; aşk unutmayı sevmiyor, kavuşmayı sevmediği gibi!


"Şarkısı Çalınmamış Sevdalar adlı kitabımdan..."
Talan Ayşe Kanca